Hakkımda

Fotoğrafım
Türkiye
Ben bir İngilizce öğretmeniyim. Farklı değilim, ama aynı da değilim. İkisinin arası bir yerlerdeyim. İnsanları severim, ama kendimle de mutluyum. Hayvanları ve bitkileri de çok severim. Evde hayvanım ve çiçeklerim var. Onlardan ayrılmak çok üzüyor beni. Dünyayı, evreni seviyorum. Agnostik, araştırmacı, tepkisel biriyim. Dinlerle, bilim ve sağlıkla ilgili araştırmayı severim. Cinsiyetlerle ilgili farklı savlarım var. Bilmediğimiz şeyleri bildiklerimize benzettiğimiz için çeşitlilik kanımıza dokunuyor. Bence o yüzden "öteki"lere önyargılıyız. Önyargılı olmaktan nefret ediyorum. Olmamak istiyorum ama bazen engel olamıyorum. Eşitlik, özgürlük temel anlayışım. Müzik, sinema ve kitap seviyorum. Müzikte herkesin beğendiklerinin yanında biraz kıyıda köşede kalmış şeyleri de seviyorum. Sinema izlemeyi seviyorum. Mutlu bir yapım var. Umarım herkes mutlu olur, kötüler hariç :)

Ruby'le hayaller kurmak

Ruby'le hayaller kurmak

16 Nisan 2011 Cumartesi

Hiç

İletişimsizliğin verdiği yarım kalmışlıktan kaynaklanan hararetle tartıştık. Açıkça yaklaşamama korkusu ikimizin de içinde mevcuttu, menşei farklı olsa da. Söyledikleri mantığımla bağdaşmamasına karşın inanabilirdim. Neden ihtiyaç duyduğu anda ilgisiz kalıp beklemeyi tercih etmişti bunu hala öğrenememiştim. Ama ayrıldığımızda acı hissetmememin asıl nedeni sanırım bu soruların hepsini cevaplıyor gibiydi. Ona haksızlık ettiğim doğruydu. Belki dediği gibi onu bir kalıp içine sokmak istemiştim ya da ondan çok zor roller beklemiştim. Öyle ya da böyle onu değerli, önemli ve sevgili hissettirmemiştim. Onu hırpalayıp terk etmiştim. Suçlu olan bendim. Peki, ben onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini, ne yapmak istediğini anlamaya çalışırken nasıl oldu da o benim ona ilgisiz ve sevgisiz kaldığımı sandı. Aslında ikimiz de birbirimizi anlamaya çalışırken kendi yorumumuzu kattık, kötü ihtimali aldık, somut olanı birbirimizden bekledik. Uzaklaşıyor göründüğü halde beni ne kadar önemsediğini şöyle anlattı “Seni aramadığım zamanlarda seni arayınca söyleyeceğim muntazam cümleleri kuruyordum.” Bu telefon konuşması kendimi çok karmaşık, anlaşılmaz, sevgisiz, soğuk, bencil ve diktatör mizaçlı hissettirdi. Acaba öyle miydim. Ona kendimi anlatmaya çalıştım, ilgi gösterdiğimi, aradığımı, ona ihtiyaç duyduğumu söylediğimi… Bir anlam ifade etmedi. Yine sadece iç seslerimiz vardı kafalarımızda. Kendi yorumlarımız, kendi gördüklerimiz. Fakat ben bunu deneyimlediklerime, önceki travmalarıma ve yaşadığım yoğun ilişkilerin bıraktığı tadı arayışıma bağlıyordum. O ise beni kafasında öyle yere koymuştu ki, o yüksekliğe asla erişemeyeceğine inanmıştı. Karşı karşıya gelmekten ve sorgulamalarıma cevap vermekten kaçınması bu yüzdendi. Korkuyordu. İncinmekten. İncitmiştim. O da sonu kabul etmişti. Savaşmaya gerek görmemişti çünkü ben her şeyi biliyordum, her şey bana bağlıydı. Eğer öyle karar verdiysem kararı değiştirmek için yapılacak bir şey yoktu. Bu bir bahaneydi aslında. Kendi pasifistliğini, kaderciliğini kamufle etmek için benim kendimden emin ve açık ifadeli oluşumu sevgisizlik olarak adlandırdı. En kolayı buydu. Söylendiği gibi yapmak ve hayata devam etmek. Haklı olduğu konu belki biraz garanticiydim. Tabi o da. O yüzden hiç cevap vermedi sorularıma. Ya da sormadı. Ona haksızlık ettiğim doğruydu. Kendim incinmemek adına onu incitmiştim. Giderse yokluğunu hissetmeyeyim diye yerini sabitlemedim. Göğsümde izi kalmasın diye sıkıca sarılmadım. Dengemi şaşırtmasın diye dik durdum. “Öteki kanadım ol.” dedim ama omzumu uzatmadım eğer isterse gelir diye, gelmedi. Haklıydı. Fakat ben küçücük şeyler istemiştim ondan. Basit ve sevimli. Bilindik, sıradan, doğal, içinden gelerek yapılan şeyler. O ise isteklerimi kafasında karmaşıklaştırmıştı. Bilinçaltımın aldığı gardı savaş sanmıştı. Ona kalıcı bir yer hazırlamaya koyulurken o valizi elinde dolaşıyordu. Benim bıraktığım yerde duracaktı kendi direnci yokmuş gibi. Onun bu kaderciliği kafamı karıştırdı. Zamanla daha da yorucu düşünmeler içine gireceğimden korkmuştum. Yorgunluğuma değmeyecek şekilde yok olacağını, ben uçmaya hazırlanırken, o uçmaktan korktuğu için kanadını koparıp kaçarak beni yine tek kanadımla bırakacağını çıkarımladım. Uçmak zorunda değildik. Belki de kanatlarımız birbirine uymayacaktı bile. Denemeden bilemezdi ki, yaşamadan göremezdi, istemeden alamazdı. Pasifistliği hiçlik’ti aslında. Gitmek istediği hiçlik zaten hep onunlaydı. Vazgeçemeyeceği hiçbir şey, hiç kimse yoktu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder