Hakkımda

Fotoğrafım
Türkiye
Ben bir İngilizce öğretmeniyim. Farklı değilim, ama aynı da değilim. İkisinin arası bir yerlerdeyim. İnsanları severim, ama kendimle de mutluyum. Hayvanları ve bitkileri de çok severim. Evde hayvanım ve çiçeklerim var. Onlardan ayrılmak çok üzüyor beni. Dünyayı, evreni seviyorum. Agnostik, araştırmacı, tepkisel biriyim. Dinlerle, bilim ve sağlıkla ilgili araştırmayı severim. Cinsiyetlerle ilgili farklı savlarım var. Bilmediğimiz şeyleri bildiklerimize benzettiğimiz için çeşitlilik kanımıza dokunuyor. Bence o yüzden "öteki"lere önyargılıyız. Önyargılı olmaktan nefret ediyorum. Olmamak istiyorum ama bazen engel olamıyorum. Eşitlik, özgürlük temel anlayışım. Müzik, sinema ve kitap seviyorum. Müzikte herkesin beğendiklerinin yanında biraz kıyıda köşede kalmış şeyleri de seviyorum. Sinema izlemeyi seviyorum. Mutlu bir yapım var. Umarım herkes mutlu olur, kötüler hariç :)

Ruby'le hayaller kurmak

Ruby'le hayaller kurmak

29 Mayıs 2011 Pazar

Film / The Movie (2011) Kerem Topuz: Kerem Topuz - Yönetmen

Film / The Movie (2011) Kerem Topuz: Kerem Topuz - Yönetmen: "Kerem Topuz ( Çorlu, 1978 ) 1998’de Akademi İstanbul'da Sinema-TV eğitimini tamamladı. Okul yıllarında ve sonrasında deneysel müzik t..."

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Sarı Eylem'ciler atakta :)

Sarı Eylem Nedir? sayfasına dün yazdığım yorumu yayınlamamak için mi yoksa gelen eleştirilerden dolayı sayfayı revize etmek için mi yoksa "Nasılsa artık herkes Sarı Eylem Nedir? biliyor. Daha fazla bu sayfayı tutmaya gerek yok" diye düşündükleri için mi bilmem Sarı Eylem Nedir? sayfası artık sitede mevcut değil, silinmiş. Ama ne yazık ki benim verdiğim linkten girince okunuyor. Bir daha inceleyelim hatta ben buraya kopyalayayım da daha iyi anlayalım, yayından kaldırılacak ne varmış acaba? Dikkatinizi çekenleri siz de paylaşırsanız sevinirim. 



Sarı Eylem Nedir?

  • ‘Sarı eylem’, ’35 sarışın kadın’ serlevhalı kampanyayla su yüzüne çıkan şekilci bilinçaltına isyandır!
  • ‘Sarı eylem’ örtülü açık, sarışın esmer diye kadınları kategorize ederek imaj objesi yapanlara baş kaldırıdır!
  • ‘Sarı eylem’ sağcı, solcu, modernist veya gelenekçi tüm yerleşik kadın antipatizanı yargılara ve tutumlara karşı tavır alıştır!
  • ‘Sarı eylem’ kadını siyasi, ticari rant malzemesi yaparak sandıklarını veya kasalarını dolduranlara yapılan ‘dur orada!’ işaretidir.
  • ‘Sarı eylem’ feminist bir hareket değildir. İstisnasız bütün kadınların değil, mağdur veya mağdur duruma düşürülmüş kadınların yanındadır.
  • ‘Sarı eylem’ cinsiyetleri değil, zihniyetleri baz alır.
  • ‘Sarı eylem’ suç işlemiş kreş çocukları gibi azarlanan başörtülü hemcinslerinin acısına aldırmadan, bu davanın çilesini hiç çekmeden,  muhafazakar partilerin eteklerine tutunarak meclise taşınacak olan ‘sarışın afetler’e de kaş çatıştır.
  • ‘Sarı eylem’ tecavüzcülerin cesareti olan ilahiyat profesörlerine, Defne’lerin cesetleri üzerinde tepinen medya maymunlarına,’kadın dayak ister’ diyen psikopat psikologlara, Mardinli kadınların dramını mizah konusu yapan sağduyusu felç Anchormanlara,’Kadınlar ilgi çekmek için intihar ediyorlar’ diyen az gelişmiş belediye başkanlarına çalım atmaktır.
     
  • ‘Sarı eylem’ ikna değil, isyan dilini kullanır. Daha adil bir dünya için kafalarda çakılacak mütevazi bir kıvılcım olmak dışında beşeri bir amacı, hedefi, beklentisi yoktur.
  • ‘Sarı eylem’ hayatları göbeklerinde başlayıp dizkapaklarında bitenlerin, pragmatist sefillerin, muhteris şovenistlerin kovanına çomak sokmaktır.
  • ‘Sarı eylem’ öfkeli bir yumruktur! Kadınların salt süs mankeni olarak kullanıldığı kirli vitrinleri darmadağın etmek için sıkılmıştır.
  • ‘Sarı eylem’ kadınları dillerinden düşürmeden, akıllarından ve kalplerinden süren riyakarlara verilen destursuz bir cevaptır.
  • ‘Sarı eylem’ ihanetin sarı bir kompleks olduğunu, bizimle aynı dili konuştuğunu ama aynı masalarda oturmadığını farkettiğimizin
    belgesidir.
  • ‘Sarı eylem’ kendi kabuğundan çıkan badem bıyıklı horozlara, yumurtaya olan ahdini hatırlatma eylemidir.
  • ‘Sarı eylem’ yanardağa dönen beyinlerin patlamasıdır! Zerafeti terzilere, itidali ise güvercin yürekli ürkek hanım kardeşlerimize bırakarak ateşe atlamaktır.
  • ‘Sarı eylem’ neoosmanlıcıların on yıldır yürüttükleri siyaset stiline ve özel hayatlarından zevceleri vasıtasıyla verdikleri mesajlarla dayattıkları ‘saraylı kadın’ modeline itirazdır.
  • ‘Sarı eylem’ Anadolu kadınının toplumdaki üretken ve çalışkan misyonunu; ‘üç çocuk doğur, evinde otur’, ‘evinin karısı, çocuklarının anası ol’ minvalindeki söylemleri dini argumanlar ve geleneksel motiflerle süsleyerek sadrımıza süren akıllara hatırlatmaktır.
  • ‘Sarı eylem’ sarı bir damlayla taşan bardaktır. Sonbaharın sarılarına bürünerek kışa hazırlanmaktır. İlkbaharda filizlenmeleri umuduyla toprağa atılan ayçiçeği tohumlarıdır.
  • ‘Sarı eylem’ dipsiz kuyulara akıtılan gözyaşının kulakları yırtan sesidir.
  • ‘Sarı eylem’ “yasakla mücadelenin rantı azaldı, artık iş görmez âtıl bir meta”, diyenlere vicdanlarının ne denli çürüdüğünü gösterme azmidir.
  • ‘Sarı eylem’ sorunu görmemek için gözlerine mil çekenlere, “milli” bir sorun olan yasağı hatırlatanların eylemidir.
  • ‘Sarı eylem’ unutanların vicdan gemilerini dipten gelen dalgalarla sallayan eylemdir.
  • ‘Sarı eylem’ sorunlarımızı unutturmaya çalışanların vicdan gözündeki kirpik batmasıdır.
  • ‘Sarı eylem’ sürekli Sarı Işıkta bekletilen insanların eylem ışığıdır.

#SARIEYLEM

Sarı Eylem (!) manifestosuna gönderilen cevap

Öncelikle twitter'da rast geldiğim "sarı eylem" isimli uyduruk "türban serzenişi"nin ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım. Güya "mağdurun yanındayız" diyorlar, ama mağdur tanımını ben pek anlayamadım. Ayrıca "sarışın afetler" e kaş çatıyorlar, kim bu sarışın afetler, sanırım "türban"a tiksintiyle bakan başı açık kadınlardan söz ediliyor. "hayatları göbeklerinde başlayıp diz kapaklarında bitenler" burada da erkek tanımı yapılmış. E ama "cinsiyetleri değil, zihniyetleri baz alır." demiştiniz. ^“yasakla mücadelenin rantı azaldı, artık iş görmez âtıl bir meta”, diyenlere vicdanlarının ne denli çürüdüğünü gösterme azmidir.^ ve ^sorunu görmemek için gözlerine mil çekenlere, “milli” bir sorun olan yasağı hatırlatanların eylemidir.^ cümlelerindeki "yasak" ancak "türban yasağı"nı anımsatıyor bana. Peki mağduriyet türbanı takmakla geçecek mi? Sadece türban takmak için mi hazırladınız bu manifestoyu? 
http://www.sarieylem.com/?page_id=56


"Feminist değiliz" diyerek sempatik mi olmaya çalışıyorsunuz? Basbayağı feministsiniz. Bu bir suçlama değil övgüdür, fakat keşke manifestonuzu yazarken azıcık sosyolog yardımı filan alsaydınız. Bütün kadınların yanında olmayan bir eylemin altına imza atamam. Çünkü mağdur olduğunu bilmeyenler de var. Mağdur olduğunu düşünmeyenlerin de hakkına sahip çıkmalısınız ki amacınıza ulaşın. Türbanını okul kapısında açıp da giren bir kadın mağdur olduğunu düşünmüyor olabilir. Veya koca dayağıyla kemikleri kırıla kırıla, evin işinin altında ezile ezile yaşamaya "mutluluk" diyen kadınlarımız da mevcut olabilir. 15 yaşında evlenmek için okulu kendi iradesiyle (!) bırakıp babasının iznini (!) alan çocuk gelinlerimiz de olabilir. Mağdur olduklarını akıllarından bile geçirmiyor olabilirler. 
Sadece "Ben mağdurum" diyenin yanındaysanız ayıpsınız, günahsınız, yalansınız, yanlışsınız. Manifestonuza imzamı atamam çünkü samimi değilsiniz. Benim haklarımı savunmayacaksanız, -türbanlı değilim- imza atmam.  Mağdur olmak için ne yaşamak lazım ey Sarı Eylem!

18 Nisan 2011 Pazartesi

Sanal Alemler

   Yaklaşık 13 yıllık kişisel internet kullanıcısıyım. Şöyle bir düşününce sanal alemde hep vardım. (Tabi bunun övünülecek bir yanı yok. 13 yıldır bilgisayar kullanıyorum, hala doğru dürüst ne yazılımdan anlarım ne donanımdan.) Arkadaşlık ve sohbet, forumlar, müzik, video, fotoğraf, yazı, fikir paylaşım ve tabi uzay çağının kaçınılmazı olan gerçek sosyal ağlar. En başta da Facebook. Facebook'tan hemen önce sahneye MsnSpace, Netlog ve demo, beste, albüm paylaşımlarının da yapılabildiği MySpace gibi siteler çıkmıştı. Şimdiki devinimler eskiye göre çok daha hızlı olmasına rağmen Facebook hepsini solladı, başlı başına rekorda. Öte yandan Facebook herkes için bir dönüm noktası oldu. Facebook hesabı almak için sayfaya gittiğimde korkmuştum. Çünkü gerçek ismimizi vermezsek hesabımız kapatılabilirdi. Artık nick name (lakap, takma ad), user name (kullanıcı adı), profil ismi gibi maskelerimiz olmayacaktı. O zamana dek e-mail hariç (o da resmi işlerde gerektiği için) internette gerçek isim vermek konusunda aşırı tutucu olan ben, kimliğimde yazan ismimi Facebook'a kaydetmiştim. Bu en azından benim için büyük bir devrimdi. İnternetin sanallığı artık elektronik gerçekliğe dönüyordu.

    90ların sonunda MIRC, ICQ, MSN'in sunduğu sohbet ve paylaşım hizmetlerine razı olmak zorundaydınız. Sürekli kopan bağlantılar, kısıtlı seçenekler... Resimli profil (avatar) bile bir devrimdi. Artık blog'lar var. Bir kısmına ülkemizden erişim kısıtlanmış olsa da yıllardır e-günlük konusunda çok yol kat edildi. Derken twitlenen, twitlendikçe duyulan mini haberler peydah oldu. Adı mikroblog'muş, öğrendik. Kısa mesaj yazar gibi karakter kullanımında cimri davranılması gereken bir ilan panosu, kişisel yayın, çoklu mesaj, randevu defteri, reklam-propaganda aracı, son dakika haberleri... ne derseniz deyin twitter çok sevildi. Uygulama ve işlev kısıtlılığı, karakter sınırlaması bulunsa da özel sohbete pek yer verilmese de twitter aldı, yürüdü. Bir dönem de sanal cv hazırlayarak iş dünyasına evimizin salonundan göz gezdirdiğimiz siteler vardı. Bu fikir biraz daha gelişip iş dünyasındakileri birbirine bağlamaya yarayan ağları oluşturdu, Linkedln, Xing gibi. "Hele bismillah" deyip hepsine üye olmuşluğum vardır. Adet yerini bulsun işte. Twitter da 2009 yılında merakımı celb etti. Fakat mesleğimle ilgili ve ihtiyacıma yönelik olmadığını düşünerek profilimi uzun süre twitsiz bıraktım. Bir süre önce rahatsızlanıp 15 gün yatağa çakılı kalınca yapılacak en zaman öldürücü iş internet olduğu için Twitter'ıma biraz alaka gösterdim, nasıl kullanabileceğimle ilgili kafa yordum. Twitter, herkesin kafasına göre olduğu çok kalabalık bir yer. Muhteşem bir haberleşme aracı. 11 Mart Japonya depremiyle ilgili son dakika haberleri daha tvde yayınlanmadan önce Japon Twitter'cılardan bilgi alınabiliyordu. Radyasyon yüklü bulutlar nereye doğru süzülüyordu veya Libya'daki çatışmalarda neler oluyordu. Haberleşme, dünya gündemi, sosyal, siyasal gündem benim Twitter'ı kullanma amacım. Tabi bir de ünlülerin twitlerine cevap yazan hayranlar dikkatimi çekiyor. Sanki Facebook'tan arkadaşına yorum yazıyor gibi... Ayrıca şu İ. Melih GÖKÇEK, Nazlı ILICAK vb fantezileri var. Onlara da takılmıyor değilim. Zaten gazetelik bile oldu İMG ile Twittercılar. Muhabbetler her gece iple çekiliyor. Bazı siyasetçiler, ünlüler, gazeteciler tartışma gündemleri yapıyor, Twittercıların fikirlerini alıyorlar. Gündemin nabzını tutmak derler ya işte o. Tabi sonuçlar etkili olur, olmaz; henüz çok yeni. Yine de insanlar kendi nedenlerine göre Twitter'ı kullanıyor, vazgeçemiyorlar.
   Blog denen e-günlük sayfaları çıktı çıkalı kalın ciltli günlükler rafa kalktı. Herkes hayatını, aşkını, yediği yemeği, yaptığı işi, izlediği filmi bu sayfalarda yazıyor, denk gelip de okuyan yabancılarla paylaşıyor. Yazı yazmayı severim, pek çok konu hakkında fikrim vardır, olmasa da araştırıp fikir edinmek hoşuma gider. Blog'lara olan ilgim hep cüzi miktardaydı. Bazı google aramalarında karşıma çıkanlarına göz atmakla yetinirdim. Kendim bir hesap oluşturup yazmayı düşünsem de bu fikir ağır basmamıştı. Benim de sanal bir izim kalsın diye, Facebook'ta paylaştığım Notlarımı ve Facebook'tan paylaşamayacağım notları yazabilmek için geldim. Araştırdıklarımı, ilginç bulduklarımı sadece kendime saklamamak için bloglamaya karar verdim.  Benim de çorbada sanal tuzum olsun'du. Haydi bakalım.

17 Nisan 2011 Pazar

Kendini ve İnsanlığını Hiçe Sayarak Hadsiz İnsanlarla Zaman Geçirmek En Acılı İntihardır!

     İsmi lazım değillerden bir kişi, ismi Elçin olan kişiye son yıllardaki "taciz ve tecavüz" oranlarındaki artışla ilgili olarak nasıl olur da "Yasalardaki düzenlemeler iftiraya mahal veriyor. Çoğu kadın patronum beni taciz etti diye iftira atıyor. Çamur at izi kalsın mantığı işte!" diyebilir? Bu Elçin kişisinin ve tüm kadınların ve hatta akl-ı baliğ tüm insanların Feminist olması gerektiği fikriyle yaşadığımdan olsa gerek ahanda böyle şoke olarak "bön bakmak" deyimini tam anlamıyla ifa ettim bugün. Sevgili günlük sen benim Feminist olduğumu bilmez misin? Hatta Feminist kelimesini salt Duygu ASENA'ya mal edip onu da bir gazete köşecisinden ibaret gördüğüm okul öncesi dönemdeki hal ve davranışlarımı şu anki zihnimle bile (kız cinsine) aykırı nitelendirirken etrafıma aldığım okumuş, yazmış, mezun olmuş, düşünmüş zatların Sosyalizm, Komünizm, Özgürlük ve Adalet vb. kavramlarına "güya" aşinayken Feminizme ne kadar yabancı olduklarını görüp "insan seçimlerim"e bir yazılı bir sözlü sınav eklemeyi düşünmekteyim. Feminist olunmaz yaşanır. Feminist doğulmaz gerek duyulur. Adalet duygusu olan insan adını koymasa da Feminist'tir. Yazık boşa harcadığım anlarıma! 

16 Nisan 2011 Cumartesi

Hiç

İletişimsizliğin verdiği yarım kalmışlıktan kaynaklanan hararetle tartıştık. Açıkça yaklaşamama korkusu ikimizin de içinde mevcuttu, menşei farklı olsa da. Söyledikleri mantığımla bağdaşmamasına karşın inanabilirdim. Neden ihtiyaç duyduğu anda ilgisiz kalıp beklemeyi tercih etmişti bunu hala öğrenememiştim. Ama ayrıldığımızda acı hissetmememin asıl nedeni sanırım bu soruların hepsini cevaplıyor gibiydi. Ona haksızlık ettiğim doğruydu. Belki dediği gibi onu bir kalıp içine sokmak istemiştim ya da ondan çok zor roller beklemiştim. Öyle ya da böyle onu değerli, önemli ve sevgili hissettirmemiştim. Onu hırpalayıp terk etmiştim. Suçlu olan bendim. Peki, ben onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini, ne yapmak istediğini anlamaya çalışırken nasıl oldu da o benim ona ilgisiz ve sevgisiz kaldığımı sandı. Aslında ikimiz de birbirimizi anlamaya çalışırken kendi yorumumuzu kattık, kötü ihtimali aldık, somut olanı birbirimizden bekledik. Uzaklaşıyor göründüğü halde beni ne kadar önemsediğini şöyle anlattı “Seni aramadığım zamanlarda seni arayınca söyleyeceğim muntazam cümleleri kuruyordum.” Bu telefon konuşması kendimi çok karmaşık, anlaşılmaz, sevgisiz, soğuk, bencil ve diktatör mizaçlı hissettirdi. Acaba öyle miydim. Ona kendimi anlatmaya çalıştım, ilgi gösterdiğimi, aradığımı, ona ihtiyaç duyduğumu söylediğimi… Bir anlam ifade etmedi. Yine sadece iç seslerimiz vardı kafalarımızda. Kendi yorumlarımız, kendi gördüklerimiz. Fakat ben bunu deneyimlediklerime, önceki travmalarıma ve yaşadığım yoğun ilişkilerin bıraktığı tadı arayışıma bağlıyordum. O ise beni kafasında öyle yere koymuştu ki, o yüksekliğe asla erişemeyeceğine inanmıştı. Karşı karşıya gelmekten ve sorgulamalarıma cevap vermekten kaçınması bu yüzdendi. Korkuyordu. İncinmekten. İncitmiştim. O da sonu kabul etmişti. Savaşmaya gerek görmemişti çünkü ben her şeyi biliyordum, her şey bana bağlıydı. Eğer öyle karar verdiysem kararı değiştirmek için yapılacak bir şey yoktu. Bu bir bahaneydi aslında. Kendi pasifistliğini, kaderciliğini kamufle etmek için benim kendimden emin ve açık ifadeli oluşumu sevgisizlik olarak adlandırdı. En kolayı buydu. Söylendiği gibi yapmak ve hayata devam etmek. Haklı olduğu konu belki biraz garanticiydim. Tabi o da. O yüzden hiç cevap vermedi sorularıma. Ya da sormadı. Ona haksızlık ettiğim doğruydu. Kendim incinmemek adına onu incitmiştim. Giderse yokluğunu hissetmeyeyim diye yerini sabitlemedim. Göğsümde izi kalmasın diye sıkıca sarılmadım. Dengemi şaşırtmasın diye dik durdum. “Öteki kanadım ol.” dedim ama omzumu uzatmadım eğer isterse gelir diye, gelmedi. Haklıydı. Fakat ben küçücük şeyler istemiştim ondan. Basit ve sevimli. Bilindik, sıradan, doğal, içinden gelerek yapılan şeyler. O ise isteklerimi kafasında karmaşıklaştırmıştı. Bilinçaltımın aldığı gardı savaş sanmıştı. Ona kalıcı bir yer hazırlamaya koyulurken o valizi elinde dolaşıyordu. Benim bıraktığım yerde duracaktı kendi direnci yokmuş gibi. Onun bu kaderciliği kafamı karıştırdı. Zamanla daha da yorucu düşünmeler içine gireceğimden korkmuştum. Yorgunluğuma değmeyecek şekilde yok olacağını, ben uçmaya hazırlanırken, o uçmaktan korktuğu için kanadını koparıp kaçarak beni yine tek kanadımla bırakacağını çıkarımladım. Uçmak zorunda değildik. Belki de kanatlarımız birbirine uymayacaktı bile. Denemeden bilemezdi ki, yaşamadan göremezdi, istemeden alamazdı. Pasifistliği hiçlik’ti aslında. Gitmek istediği hiçlik zaten hep onunlaydı. Vazgeçemeyeceği hiçbir şey, hiç kimse yoktu. 

31 Aralık 2010 Cuma

"Ona bütün mümin kadınlar helal kılındı"

İnternette şöyle bir paylaşımdır tutturdu gidiyor. Peygamberimiz eşlerine çok iyi davranırdı, hepsini ayrı severdi, onları kollardı. Çok güzel. Peki peygamberin kaç karısı vardı? Kaç kadını vardı? Cariyelerin (kadın köle) de karılık yaptığını, hatta onların da gerçek nikaha alınabildiğini biliyoruz. Peki peygamberin evinde kaç kadın vardı? Buyrun okuyalım.




Hz. Ayşe; hazreti muhammed için "ona bütün mümin kadınlar helal kılındı" demiş...

Hz.Muhammedin evlendiği kadınlar;

1. Hatice
2. Sevde Binti Zem'an
3. Ebubekir kizi Ayse
4. Omer kizi Hafsa
5. Huzeyme kizi Zeynep
6. Ummu Seleme (Hine)
7. Haris kizi Cuveyriye
8. Zeyd kizi Reyhane
9. Zeynep Binti Cahs
10. Ebu Sufyan kizi "Ummu Habibe" (Remle)
11. Huvey kizi Safiye
12. Haris kizi Meymune
13. Sem'un kizi Marya Kibri

Hz.Hz.Muhammed'in bosadigi kadinlar:

1. Dahhak kizi Fadime
2. Zabyan kizi Aliye
3. Kab kizi Mileyke

Hz.Muhammed'in nikahlayip sonradan ayrildigi kadinlar:

1. Numan kizi Esma
2. Kays kizi Kuiteyle
3. Esma veya Seba (Sena) Binti Salt
4. Necdet kizi Selma
5. Huzeyl kizi Havle
6. Seraf binti Halife
7. Yezit kizi Amre El-Gifariye
8. Yezit kizi Hind El-Kitabiye
9. Davud kizi Mileyke
10. Rufaa kizi Nesatlsat
11. Kab kizi Esma
12. Haris kizi (Saire) Kuteyle
13. Amr kizi Senba/Seyba/Sabiye
14. Cundup bin Dimre Cind-i'nin kizi
15. Serahil kizi Imeyme (Binti Cevn)
16. Muaviye kizi Amre
17. Sufyan kizi Seba (Sena)
18. Ummul Haram
19. Hakim kizi Leyla

hz.Muhammed'in mehir parasini odemeden aldigi kadinlar:

1. Haris kizi Meymune
2. Huzeyme kizi Zeynep
3. Ummu Serik
4. Hakim kizi Havle

Hz.Muhammed'in cariyeleri:

1. Nefise
2. Cemile

Hz.Muhammed'in sozlendigi kadinlar:

1. Amir kizi Dubaa
2. Nuame Bel'anberi
3. Sehl kizi Habibe Ensariye
4. Cemre Binti Haris Bin Avf Bin Kab bin Zabyan
5. Sevde Kiresiye
6. Besame kizi Safiye
7. Ebu Talib'in kizi Ummu Hani (Fagite)
8. Ismi bilinemeyen bir kadin

Hz.Muhammed'in bazi nedenler yuzunden evlenemedigi kadinlar:

1. Abbas kizi Ummu Habibe
2. Hamza kizi Emame (Ammare)
3. Muhammed'e önerilen Baldizi

Hz.Muhammed'in ev islerinde bakan cariyeler:

1. Bereke (Ummu Eymen)
2. Emetullah binti Ruzeyme
3. Hudre
4. Redva
5. Sad kizi Meymune
6. Ruzeyne
7. Selma (Ummu Rafi)
8. Marya (Ummu Rebab)
9. Marya (Ceddetu'l Musenna)
10. Ummu Iyas
11. Havle (Ceddetu Hafs)
12. Meymune binti Ebi Abis
13. Ummu Dumeyre
14. Ummu Ayas
15. Rebiha
16. Saibe